ERGENEKON'UN AÇILIMI: IRKÇI EMPERYALİZM AT DEĞİŞTİRİYOR!
Evet, Irkçı Emperyalizmin (Siyonizmin); Ergenekon operasyonlarıyla, bugüne kadar Türkiye'de taşeron olarak kullandıkları: Kontrgerillacı bazı Özel Harekâtçıları, Ulusalcılık kılıfına sokulan Masonları, İttihat Terakki uzantısı komitacıları, Ülkücü takılan mafyaları harcayıp, bunların yerine; "Fetullahçıları, ılımlı İslamcıları, liboş solcuları ve AB aşığı-uşağı aydınları" hazırladıkları anlaşılmaktaydı. Zaten, sömürü arabalarının, yorulan ve yaralanan beygirlerini değiştirip defetmek ve yerine yıpranmamış ve özel yem'lerle beslenip bakımları yapılmış yeni beygirleri koşmak bunların bilinen huylarıydı. Bu yeni çekicilere-işbirlikçilere, madalyalar asmak, göz alıcı takımlarla kuşatmak ve sağa sola bakmasınlar diye AT(AB) gözlüğü takmak ise bunların klasik numaralarıydı. Ama bu sefer oyunları tutmayacaktı. "AT"ları değiştirelim derken, arabadan da olacaklardı. Ve inşallah bu tezgâhtan Türkiye kârlı çıkacaktı.
Çünkü Ergenekon davası üzerinden sürdürülen hakimiyet kapışması; "Milli"lerle, "gayri Milli"lerin çatışması değil, "küreselci unsurlarla Masonik ulusalcıların boğuşması" şeklinde okunmalıydı. Tekrar vurgulayalım: Gizli Dünya Devleti olan Siyonist sermaye imparatorluğunun, bir dominyonları olarak gördükleri Türkiye'deki soygun katarlarının "at"larını değiştirme oyunlarıydı. Bir taraf Kemalizm ve Devrim sahtekârlığı yaparken, diğer taraf değişim ve Din istismarcılığına sığınmışlardı..
"Ergenekon kadrosu, NATO arşivinde" mi saklıydı?
Türkiye'deki karanlık ilişkiler ve hukuk dışı yapılanmalar konusunda yaptığı araştırmalarla tanınan Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı, Ergenekon terör örgütünde kimlerin bulunduğu ve çekirdek kadrosunun hangi kişilerden oluştuğunun Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) arşivinde saklı olduğunu açıklamıştı. İllegal şebeke üyelerinin isimlerinin Washington ve Londra'daki istihbarat servisleri tarafından mühürlü zarflar içinde kutularda saklandığını ileri süren Avcı, bu arşivlerde Ergenekon örgütüne üye askerlerin ve sivil kişilerin kimliklerinin de olduğunu belirterek, NATO'nun istemesi halinde arşivlerini açarak Ergenekon soruşturmasına yardımcı olabileceğini vurgulamıştı.
İzmir-Bayındır Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı, Ergenekon terör örgütü yapılanmasının başında kimin olduğuyla ilgili iddiası ile Ergenekon davasına farklı bir bakış açısı ortaya koyarak; NATO yetkililerinin örgüt mensuplarının kimliklerini sakladığını anlatmıştı.
Yıllar içinde böylesi gizli unsurların kendisine tanınan yetkiyle pek çok sivili örgütleme ve devşirme yöntemiyle kontrolden çıktığını ifade eden Avcı, "Tüm yapılanmalarda aynı teknik ve sistematik kullanıldı. İstihbarat birimleri bu ajanlara eğitim verdiler. Silah, mühimmat, telsiz cihazları ve benzeri ekipmanın depolandığı gizli sığınaklar kurdular. Bütün NATO ülkelerinin içinde yer aldığı "gölge şebekeler projesinin" baş katılımcısı, Avrupa devletlerinin orduları ve askeri istihbarat servisleriydi. Bu gizli şebekelerin hepsi, bulundukları ülke istihbaratlarının kontrolünde kuruluyor ve onların güdümüne veriliyordu.
İtalya'da mason locasının Gladio'yla bağlantıları ortaya çıkarılmıştı. Türk derin yapılanmasının arkasında da önemli masonik bağlantılar ve mason aktörler vardı" (CİHAN) iddiaları ciddiye alınmalıydı.
Ve yeri gelmişken tekrar soralım: Savcıların "Darbe hazırlığı" iddiaları, E. Oramiral Özden Örnek'in "günlük"lerine dayandırılmaktaydı. Ama ne hikmetse, bu suçlamaların asıl sahibi olan Özden Örnek Paşa'nın ne tanık ne de sanık sıfatıyla, bilgisine bile başvurulmamıştı. Özden Örnek Paşa'yla Başbakan Recep T. Erdoğan'ın damat ve dünürlerinin şirket ilişkileri "dokunulmazlık nedeni" olmasındı!?
Ama artık, Türkiye'nin Milli bir restorasyona (kendisi kalarak, kurum ve kabuk yenileme operasyonuna) acilen ihtiyaç vardı ve bu süreç kaçınılmazdı...
Bakınız, Ergeneokon davasının her iki tarafı da; yani savcılığına soyunanları da, avukatlığını yapanları da Amerikancıydı.
İşte, koyu ulusalcı ve katı laikçi kafalı Kemal Gürüz'ün ABD ekolünden oluşunun belgesi; 1995'te YÖK bünyesinde Dünya Bankası dairesini kurup SPAN Amerikan Eğitim Sistemi ile beraber çalışarak Türk eğitim sistemini piyasaya açmasıdır ki bu projenin ikinci adımını da Tayyip Erdoğan atmıştı.
Yani Gürüz öyle sıradan değil, derin bir Amerikancıydı.
Bitmedi.
Evet, Irkçı Emperyalizmin (Siyonizmin); Ergenekon operasyonlarıyla, bugüne kadar Türkiye'de taşeron olarak kullandıkları: Kontrgerillacı bazı Özel Harekâtçıları, Ulusalcılık kılıfına sokulan Masonları, İttihat Terakki uzantısı komitacıları, Ülkücü takılan mafyaları harcayıp, bunların yerine; "Fetullahçıları, ılımlı İslamcıları, liboş solcuları ve AB aşığı-uşağı aydınları" hazırladıkları anlaşılmaktaydı. Zaten, sömürü arabalarının, yorulan ve yaralanan beygirlerini değiştirip defetmek ve yerine yıpranmamış ve özel yem'lerle beslenip bakımları yapılmış yeni beygirleri koşmak bunların bilinen huylarıydı. Bu yeni çekicilere-işbirlikçilere, madalyalar asmak, göz alıcı takımlarla kuşatmak ve sağa sola bakmasınlar diye AT(AB) gözlüğü takmak ise bunların klasik numaralarıydı. Ama bu sefer oyunları tutmayacaktı. "AT"ları değiştirelim derken, arabadan da olacaklardı. Ve inşallah bu tezgâhtan Türkiye kârlı çıkacaktı.
Çünkü Ergenekon davası üzerinden sürdürülen hakimiyet kapışması; "Milli"lerle, "gayri Milli"lerin çatışması değil, "küreselci unsurlarla Masonik ulusalcıların boğuşması" şeklinde okunmalıydı. Tekrar vurgulayalım: Gizli Dünya Devleti olan Siyonist sermaye imparatorluğunun, bir dominyonları olarak gördükleri Türkiye'deki soygun katarlarının "at"larını değiştirme oyunlarıydı. Bir taraf Kemalizm ve Devrim sahtekârlığı yaparken, diğer taraf değişim ve Din istismarcılığına sığınmışlardı..
"Ergenekon kadrosu, NATO arşivinde" mi saklıydı?
Türkiye'deki karanlık ilişkiler ve hukuk dışı yapılanmalar konusunda yaptığı araştırmalarla tanınan Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı, Ergenekon terör örgütünde kimlerin bulunduğu ve çekirdek kadrosunun hangi kişilerden oluştuğunun Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) arşivinde saklı olduğunu açıklamıştı. İllegal şebeke üyelerinin isimlerinin Washington ve Londra'daki istihbarat servisleri tarafından mühürlü zarflar içinde kutularda saklandığını ileri süren Avcı, bu arşivlerde Ergenekon örgütüne üye askerlerin ve sivil kişilerin kimliklerinin de olduğunu belirterek, NATO'nun istemesi halinde arşivlerini açarak Ergenekon soruşturmasına yardımcı olabileceğini vurgulamıştı.
İzmir-Bayındır Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı, Ergenekon terör örgütü yapılanmasının başında kimin olduğuyla ilgili iddiası ile Ergenekon davasına farklı bir bakış açısı ortaya koyarak; NATO yetkililerinin örgüt mensuplarının kimliklerini sakladığını anlatmıştı.
Yıllar içinde böylesi gizli unsurların kendisine tanınan yetkiyle pek çok sivili örgütleme ve devşirme yöntemiyle kontrolden çıktığını ifade eden Avcı, "Tüm yapılanmalarda aynı teknik ve sistematik kullanıldı. İstihbarat birimleri bu ajanlara eğitim verdiler. Silah, mühimmat, telsiz cihazları ve benzeri ekipmanın depolandığı gizli sığınaklar kurdular. Bütün NATO ülkelerinin içinde yer aldığı "gölge şebekeler projesinin" baş katılımcısı, Avrupa devletlerinin orduları ve askeri istihbarat servisleriydi. Bu gizli şebekelerin hepsi, bulundukları ülke istihbaratlarının kontrolünde kuruluyor ve onların güdümüne veriliyordu.
İtalya'da mason locasının Gladio'yla bağlantıları ortaya çıkarılmıştı. Türk derin yapılanmasının arkasında da önemli masonik bağlantılar ve mason aktörler vardı" (CİHAN) iddiaları ciddiye alınmalıydı.
Ve yeri gelmişken tekrar soralım: Savcıların "Darbe hazırlığı" iddiaları, E. Oramiral Özden Örnek'in "günlük"lerine dayandırılmaktaydı. Ama ne hikmetse, bu suçlamaların asıl sahibi olan Özden Örnek Paşa'nın ne tanık ne de sanık sıfatıyla, bilgisine bile başvurulmamıştı. Özden Örnek Paşa'yla Başbakan Recep T. Erdoğan'ın damat ve dünürlerinin şirket ilişkileri "dokunulmazlık nedeni" olmasındı!?
Ama artık, Türkiye'nin Milli bir restorasyona (kendisi kalarak, kurum ve kabuk yenileme operasyonuna) acilen ihtiyaç vardı ve bu süreç kaçınılmazdı...
Bakınız, Ergeneokon davasının her iki tarafı da; yani savcılığına soyunanları da, avukatlığını yapanları da Amerikancıydı.
İşte, koyu ulusalcı ve katı laikçi kafalı Kemal Gürüz'ün ABD ekolünden oluşunun belgesi; 1995'te YÖK bünyesinde Dünya Bankası dairesini kurup SPAN Amerikan Eğitim Sistemi ile beraber çalışarak Türk eğitim sistemini piyasaya açmasıdır ki bu projenin ikinci adımını da Tayyip Erdoğan atmıştı.
Yani Gürüz öyle sıradan değil, derin bir Amerikancıydı.
Bitmedi.