Dünyadaki örnekler darbecilerin yargılanmasının zor olsa da imkânsız olmadığını gösteriyor. Zorluğu aşacak unsur ise halkın iradesi
'12 Eylül'ü halk desteklemiştir. Yüzde 92 oy bunun kanıtıdır. Şimdi aynı yolu kullansınlar, halka sorsunlar, diyorum. Eğer halk 'evet' der, geçici 15. maddeyi kaldırırsa, o zaman hiç yargılamaya da gerek yok, ben intihar ederim!"
Bu sözler 1980 askerî müdahalesinin kudretli generali ve darbe sonrasının cumhurbaşkanı Kenan Evren'e ait. Cuntacı generalin halkın kendisinin yargılanmasını isteyemeyeceğine olan güveninin ifadesi. Daha ötesinde de halk yargılama istese de buna müsaade etmeyeceğinin: "Yargılanmaktansa intihar ederim!"
Darbeci generallerin yargılanmaktan neden bu kadar korktukları belli: Suçlarının farkındalar. Peki, ya toplum ve siyaset neden bu kadar korkuyor cuntacıları yargılamaktan? Neden 80 ihtilalini yapan generallerin yargılanabileceğini konuşmak çeyrek asır aldı?
İlk açıklama darbecilerin kendilerini ömür boyu dokunulmazlık zırhına bürümeden iktidarı bırakmadıkları gerçeği. Bugün dünya sokaklarında 'ömür boyu dokunulamayacak' onlarca emekli cuntacı dolaşıyor. Bu uygulamanın en uzun ömürlülerinden biri Türkiye'de 1982 Anayasası'na konulmuş bir türlü "geçmek bilmeyen" geçici 15. madde. Bu madde cuntacıların gerek darbe suçundan, gerekse darbe sonrasında kurdukları Millî Güvenlik Konseyi üyelikleri boyunca işlemiş oldukları her türlü suçtan ötürü yargılanamayacağını söylüyor.
Dünyadaki örnekler darbecilerin yargılanmasının zor olsa da imkânsız olmadığını gösteriyor. Zorluğu aşacak unsur ise halkın iradesi. Ancak bunu çok iyi bilen cuntacılar iktidarda oldukları dönemde bu iradenin asla ortaya çıkmamasını garanti altına almaya çalışıyorlar.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, darbe sonrasında halka dayatılan bu 'sükûnet kültürü'nün hem darbe travmasının bir parçası hem de travmanın kendi kendini idame ettirmesinin bir yolu olduğunu söylüyor. Tarhan, darbelerin ilk ve öncelikli etkisinin halkın öz güvenini kırmak, bireylerin girişimciliğini ve atılganlığını zayıflatmak olduğu kanaatinde. Ona göre darbe, toplumları yenilik arama eğilimine girmek yerine güçlüyü taklit etme duygusuna itiyor. Bu da darbenin gelecek darbelere beşiklik yapmasına yol açıyor. Tarhan bu toplumsal travmanın ancak yeni bir darbe korkusunun giderilmesi ve gelecekte istikrarın devam edeceği güvencesinin verilmesiyle atlatılabileceğini düşünüyor.
Tarhan, sükûnet kültürünü güçlü aile bireyinin diğer bireyleri döverek sindirmesi durumunda ortaya çıkan sessizlik durumuna benzetiyor: "Sadece sessizlik olur ama güven oluşmaz. Darbeler de böyledir. Aşırı orantısız bir güç uygulandığı için sessizlik ve görünürde bir asayiş oluşur. Ama orta ve uzun vadede geleceğe güven, girişimcilik ve sisteme itimat ortadan kalkar."
Türklerin Psikolojisi kitabının yazarı Erol Göka da darbenin toplumu âdeta çocuklaştıracağını ve bağımlılaştıracağını düşünüyor. Ona göre toplum darbeyi "sen hiçbir şeysin, seni ancak ben yönetebilirim" mesajı olarak algılıyor ve sivil toplum duruma el koyup gücünü gösteremezse bu mesajı kabullenmek zorunda kalıyor. "Maalesef Cumhuriyet tarihinde böyle bir izlenim, ben kendi kendime yetemiyorum, kendimi yönetemiyorum, başkalarına ihtiyacım var ruh hâli egemen oldu," diyor Göka.
Yine de Göka toplumun 12 Eylül'ün etkisinden kurtulması için illa da cuntanın generallerinin yargılanmasının şart olmadığını düşünüyor. Ona göre asıl yapılması gereken toplumun isbat-ı rüşt etmesi. Yani demokrasiden vazgeçmeyeceğini, bir daha böyle bir darbe girişimi olursa çocuklaşıp sükûnete gömülmeyeceğini ilan etmeli toplum. Bu anlamda Ergenekon sürecinin çok kalıcı etkileri olduğuna inanıyor Göka: "Şimdi çalıştığım hastanede insanlarda çok net bir güven artışı gözlemliyorum."
FİL YÖNTEMİ VE ASKER GİBİ EĞİTİM
Psikolojik harp uzmanı Nevzat Tarhan darbe öncesinde kullanılan fil yönteminden bahsediyor. "Fil avcıları büyük bir çukur kazarlar. Filler giderken o çukura düşer ve çıkamaz. Korkuya kapılır. Siyah elbiseli insanlar gelip çukurdaki filleri döver, onlara acı çektirirler. Daha sonra beyaz elbiseli birtakım insanlar gelir ve filleri kurtarırlar. Filler kurtarıcı olarak gördükleri bu beyaz elbiseli adamlara itaat ederler. Darbeler de, önceki süreçte korkup sinen toplumu bir sürü psikolojisi içinde teslim alırlar. Bir itaat yöntemi olarak kullanılır bu sindirilmişlik." ifadeleriyle anlatıyor Tarhan bu fil yöntemini.
Fil yönteminin 12 Eylül darbesi sonrasında ortaya çıkardığı nesil de toplumsal hedefleri, cinsellik dışında sosyal ideali olmayan bir nesil olmuş. Tarhan'a göre darbecilerin ilk işlerinden biri eğitim sistemini kendi toplum projelerine uygun olarak dönüştürmek. "Bütün bir eğitim sistemi darbenin metodunu uygular: Soru sorma, itaat et... Bu şartlar topluma sosyal ve ekonomik açılardan ket vurur." şeklinde açıklıyor bu durumu Tarhan.
Gazeteci ve 'İkinci Cumhuriyetçi' Mehmet Altan da cuntacıların vatandaşları tebaaya dönüştürme projesinin karşısına bilinçli vatandaş direnci ve muhalefet çıkmadığı zaman askerî eğitim mantığının hâkim olacağını düşünüyor: "Hepimiz asker doğarız, ya askerimiz olmasaydı ne yapardık türünden söylemler üretir toplum. Türkiye'de bunu yapan kesimler hâlâ var ve bu demokrasi açısından yüz kızartıcı bir durum."
Altan, toplumların darbecileri koruyan maddeleri de içeren yasa ve anayasaları onaylamasını bir sağduyu göstergesi olarak görüyor. Ona göre halk askerlerin bir an önce gitmesi için veriyor bu onayı; fakat ne yazık ki askerler gittikten sonra iş başı yapan siyasiler darbecilerin türevi gibi davrandıkları için beklenen hesaplaşma bir türlü yapılamıyor.
YARGILAMADAN KAÇMANIN EN KESİN YOLLARI
Erol Göka da 1982 Anayasası'na verilen halk desteğinin 'bir an önce gitsinler' desteği olduğunu düşünenlerden. "Çünkü toplum eninde sonunda barış ister, bunun için başka bir alternatifi yoksa bir an evvel ortalık durulsun diye verir bu onayı. Ama bu, biz darbeciler tarafından yönetilmek istiyoruz demek değildir. Örnek tam olarak, denize düşenin yılana sarılması örneğidir. Ama kriz dönemindeki tavır ilanihaye halkın isteği olarak değerlendirilemez." diyor Göka.